24 Mayıs 2008 Cumartesi

Ben Çocukken No.5

Ben bayağı bir küçükken bir yere misafirliğe gittiğimizde banyolarında gördüğüm küçük sabunları görünce avrupalı beyaz insan görmüş hintli misali bir sempati, leyla görmüş mecnun gibi bir sevgi ve elde etme hissi duydum. Beyin bir anda kendini açtı kapadı gibi denebilir. Anneeee... ne kadar güzel bunlar.. Bunlardan biz de alalıımmm lütfeeenn enneee gibi Fırat gibi çocuk olmuştum. Allahım ama o kadar güzellerdi ki. Kafayı yiycem bu sabunlar için.. İşte o günden sonra bende küçük, renkli ve şekilli o sabunlara karşı bir sevgi doğdu. Sonra gördüm ki tüm renkli kalıp sabunları seven bir insanmışım ben. Hele bir de hafif bir şeffaflık taşıyan, güzel kokulu, anam anam ben dayanamam gider alırım evde biriktiririm kullanmaya da kıyamam. Çeyizlik gibi birşey bu :) Ben çocukken o küçük sabunlar hep aklımda kaldı. Onları ne zaman görsem ben bir zamanlar veledin biriydim diyorum. Eski zamanlara dönüyor, bu zamana nasıl geldim diyorum. Bu küçük sabunlar beni mutlu mu ediyor yoksa üzüyor mu karar veremiyorum..


Okulun önüne pamuk şeker satan adamlar gelirdi. Bu pamuk şekerciler uzun bir sopaya bir ağacın dalları misali yerleştirirdi pamuk şekerlerini ve uzaktan bakınca sanki pembe küçük bir ağacı yüklenmiş geliyordu. Bu ağaç sanki cennet bahçesinden dünyaya inmişti. Ağacın üst dalları pamuk şekerindendi, altlara indikçe ağaca tutturulmuş bir sürü oyuncak olurdu. O kadar güzeller ki hepsini almak istemeyen bir çocuk olamaz. Su fışkırtan yüzükler sanki Yüzüklerin Efendisi'ndeki güç yüzükleri gibi her biri sana bir özellik katıyor. Üstündeki en dandik ve hatta kanser yapıcı maddelerden imal edilmiş elmas şekilli şeffaf plastik aklını başından alıyor. Küçük poşette kolonyalar vardı. Böyle sıkınca patlıyor, arada gözümüze kaçıyor ama olsun o kadar güzel renkleri var ki. Küçük poşetlerinde bir avuç dolusu aldığında sanki elinde bir avuç zümrüt taşıyormuşsun gibi hissediyorsun. Solo testler, çatapatlar, torpiller, en dandik şaka malzemeleri, oyuncak tabancalar, herşey o kadar güzel ki.. Tenefüs hiç bitmesin de o ağacın başından hiç ayrılmayalım..

Siz küçükken hiç thundercats'i izlediniz mi? Deli olurdum ben o çizgifilme. Thunder! Thunder! Thunder! Thundercat'ler hooovv! diye bir özdeyişi vardı ki. O sırada normalde taşıdığı ufak boydaki kılıcı her thunder deyişinde biraz daha büyürdü. Bu kılıcın ortasında thundercat'lerin amblemi vardı ve bir nevi Batman'i çağırma gibi o sembol kılıçtan gökyüzüne yansırdı. Bu kahramanlar kedigil insan karışımıydılar ve benim kedigil sevgime de katkıları olmuştur. Zaten bir kedinin duruşundaki asaleti ve zekayı görebilen birinin kedileri sevmemesi mümkün mü :) Göremiyorsanız bence görmek istemediğinizdendir. Neyse bu kılıçtan benim de vardı. Ama en dandik, en plastik ve en Çin malı cinsinden. Ne güzel oynardık kardeşimle. Bugün bir Aragorn, bir Darth Vader, Usta Windu, Dartanyan veya Çizmeli Kedi'den iyi kılıç kullanabiliyorsam, bu plastik kılıçlar sayesindedir ;p


Bu kılıçlar arada kırılırdı ve benim içim yanardı. Ben bir de bu kılıçlarla uzay gemisiymiş gibi oynardım ki "nasıl bir manyakmışsın sen!.." diyebilirsiniz. Ama yine de en karizmatik kılıçla atraksiyonu He-Man yapardı. "Gölgelerin gücü adına!.. Güüüç bende artııık!.." Bu konuda üstüne kahraman tanımam. Ama thundercat'lerin o kılıçlı atraksiyonu iki çeşitti birisi aşağıdaki videoda göreceğiniz diğeri de kılıcı He-Man misali yukarı tutarak yaptığı ki benim favorim 1.si'dir. Aslında bir daha izleyince He-Man'inki ile rahat kapışır thundercat'in olayı :) Nihayetinde, He-Man ve She-Ra'ya daha sonra değineceğim.


Anaokuluna ilk gittiğimde 5 yaşındaydım. O zamandan beri kendi ayaklarım üstündeyim aslında. Ben küçükken çok akrabada kaldım. Anne ve babam çalıştığından anaokulundan önce gündüzleri birçok akrabama bırakıyorlardı beni. En son durak anneannemler oldu. ben nasıl desem belli bir yaşa kadar evde değil anneannemlerde kaldım. Kendi evime çıkmış gibi okula gitmek için. O zamanlar ki anaokulu zamanından bahsediyorum. Öğle yemeklerinde çayı metal bardaklarda içerdik. Cam olmamasının sebebi kırıp bir yerlerimize batırmamamız içindi. Bu metal bardaklara çayı yarısına kadar koyarlardı. Metal olduğundan çabuk soğurdu çay. Hayatım boyunca asla çay bana kadar tatlı ve güzel gelemedi. Oradaki çayı birdaha asla içemem zaten. Orayı yıkıp alışveriş merkezi yaptılar üstüne. Ben çok küçüktüm. Hafta başında, içinde çarşafı, yastığı ve yorganını koyduğu büyük torbasıyla ikinci evine giden, diğer arkadaşlarına taşımak için yardım ederken çizgifilmi kaçıran ben.. Yanyana ranzalarda yatarken uyumak yerine sevdiği kızla konuştuğu için hocanın hep kızdığı ben.. şimdi eroy olan küçük eba hala içimde yaşıyor.. Bir kez daha fafa için neler vermezdim. fafa'yı sonra anlatırım artık..


Diğer Ben Çocukken'ler de burada.